Kitap Yiyici, Fransız yazar Stephane Malandrine'e ait oldukça ilginç bir kitap,
Yahudi olduğu için ailesi öldürülen bir kadın, gemiyle portekiz'e gelir ve doğum yaparken hayatını kaybeder.
ve hikaye başlar.
Faustino'nun annesi Adar'a da kendi çocuğu gibi bakar ve aralarında aynı anneden doğmamış bir kardeşlik oluşur.
Bir gün yine itlik serserilik peşindeyken, bir rahip onları esir alır ve sihirli bir kitabı okumaları için onlara kitap okumayı zorla öğretmek ister.

zorla tutuldukları yerden rahibi öldürerek kaçarlar ama Adar, mahsur kaldıkları süre içinde açlıktan o kitabı yer.

sonra da kitap yemek, onun için daimi bir açlık haline gelir ve bulduğu bütün dini el yazmalarını yemeye başlar ve zamanla şişer, büyür ve halkın da din adamlarının da korktuğu bir canavara döner.

spoiler değil. önce onu söyleyeyim.

yazar ne amaçla yazdı, neyi anlatmak istedi bilmiyorum ama, ben bu kitaptan çok yoğun dini bağnazlık eleştirisi aldım.
çok tutulmamış, çok okunmamış.

yazar aynı zamanda senaristmiş.


bizim senaristler ancak entrika yazar, millete bak, din eleştiriyor. işte coğrafya kaderdir.

tabi ben kısa anlattım, bin türlü macera geçiyor bu iki çocuğun başından. ama konunun bu olduğunu asla düşünmüyorum.
Şunu bilin ki gerçek hayatın okulu saçınızı beyazlatır, insanlarla aranıza duvarlar ördürür.
Saçma sapan tiplere, sırf hayat onlara daha müşfik davrandı diye sırtlarını sıvazlamak; gölgelerde oyun sergilemek gibidir.
Bir de hayatlarında sayılı parmak kadar yaşadıkları dramı ömür boyu pişirip servis edenler var. Lütfen susun, hayat ya da kader bir tek size mi cimri?

Bu arada
Ahlak dersi veren beş çocuklu abla, yan odada evli bir adamla imam nikahında.
Boşanmış, beş kedili, her şeye yorumu olan öbür abla, Balkonunda biriktirdiği çöpler, kurtlara ziyafet olmuş durumda.
Çukurovada yazı yaşamamış insanların yaz yaşadığını düşünmüyorum. Sıcaktan nemden nefes alamıyoruz.
Karikatürlerini okumaya doyamadığım çizer. Özer Aydoğan, Yiğit Özgür ve Umut Sarıkaya’yı da çok severim ama bu adamda bambaşka bir şey var. Sıradan gibi görünen konulardan öyle ilginç mesajlar çıkarıyor ki, buna bayılıyorum. En çok da öngörülemez oluşunu seviyorum ve onu bu yönüyle biraz Anton Gudim’e benzetiyorum
İlk defa okuyuşumdan çok daha sonra anladığım, anlayınca beğenimin ikiye katlandığı bir Nilgün Marmara şiiri
temelde herhangi bir dini topluluktan farklı davranmayan, bildikleri her şeyi hayatın temel gerekliliği olarak pazarlayıp bunlar dışında kalanları da cüzzamlı gibi dışlayan youtuber topluluğu... örneklerini say say bitmez her gün yeni bir tane spawn oluyor